ATAÇ İÇİN
Nurullah sadece sahte şöhretleri yıkmakla kalmadı. Sade yeni şiiri, mikyası türkçenin güzelliği olan şiiri -çünkü onun yenilik merakını böyle anlamalıdır- müdafaa ile kalmadı. Bize eski şiirimizi de tanıtmağa çalıştı. Ve bunu çok güzel yaptı. Kütüphaneler dolusu ciltler, tenkitler, tecrübeler yazmadı ama, tıpkı Yahya Kemal’in yaptığı gibi onun zevkini tattırdı. Ne kadar güzel şeyleri kitap sahifelerinden kurtarmıştı. Baki’yi gerçek çehresi ve büyük zenginliklerile ondan öğrendik. Naili’yi, Neşati’yi zevkimiz için o eledi, Şeyhülislâm Yahya’yı Yahya Beyi ve daha bir çoklarını o yeni bir iklim bulur gibi buldu. Her makalesinde bize onlardan kucak dolusu mücevher taşıdı. Şiirin nasıl tadılması lâzım geldiğini bize bir eski reçeteden ekşir hazırlar gibi dikkatli, ince tahlillerle öğretti. Hangi dostunun hafızasında Nurullah'tan öğrenilmiş bir kaç mısıra yoktur. Onun sayesinde –daha evvel Yahya Kemal’in- eski şiirin güzel tarafı artık kütüphanelerde uyumuyor; güneş ışığında çıplak atletler gibi geziniyorlar.
Bu makalelerin henüz bir kitap halinde toplanmaması onların tesir sahasını belki daraltmıştır. Fakat bu tesir mevcuttur; hattâ en fazla tesir edecek şekilde. Çünkü bu mektuplar, asıl muhataba, gelecek zamanlara hitab edeceklere gitmiştir.
Nihayet Nurullah bize bazı fikir meselelerinin kapışım açtı. Bizim yaştakiler için değilse bile, gençler, yeni yetişenler için bunun ne kadar mühim olduğunu bilmem söylemeğe lüzum var mı? Bu fikirlerin ekildiği genç dimağlar, onları besliylebilecek bir zemin haline gelirlerse elbette ki, edebiyatımız başka bir manzara alacaktır.
Nurullah kendisinden şüphe eden adam sıfatile, durmadan fikirler arasında gezindi. Bütün çok okuyanlarda olduğu gibi Nurullah kendisinde bu okumaların doğurduğu müstear şahsiyetleri -yahut fikirleri- her yıkmağa çalıştıkça biz zenginleştik. O kendisini aradıkça okuyucuları kendilerini buldular. Türk matbuatı yirmi seneden fazla bir zamandır bu kalıptan kalıba girişi seyrediyor. Anlamıyanlar Nurullah’ı fikir değiştirmekle itham ettiler. Gerçekte ise o çok rasyonel bir şey yapıyor. Kendisini tam görmek istiyordu. Bütün diyalektikler dışarımız içindir. Kendisinde tenakuza tahammül etmediğinden Nurullah hep yeniden yaşıyordu. Yaşadığı için tesir altında kalıyor, her tesirden yeni bir isyanla sıyrılıyordu.
Fakat daha güzeli var. Bütün bunları yaparken titiz bir zevkle türkçeyi işliyordu. Sonunda bize Hâtıralar’ın o ince, âdeta, şeffaf, tül ve nüans örgüsünü veren ve nihayet onu da beğenmeyip ötesine geçen bir yığın üslûb süzgecinden geçti. Bugün Nurullah türkçeyi en fazla sevenlerden biridir. Biraz daha mutedil olmasını benim şahsan temenni ettiğim bu sevgiye hürmet etmemek imkânsızdır. Türkçe bu titiz Uslûbla bir yığın ecnebi eserini kazandı. Onun Stendhal tercümeleri türkçenin en güzel eserlerindendir. Yarının çocukları Stendhal’i bazı tercümelerde olduğu gibi, körün elile kabartma seyretmesi şeklinde değil, türkçede açmış bir mevsim gibi okuyacaklardır. Fakat sade Stendhal mı? Balzac, Flanbert, Laclos...
Hayır Nurullah Ataç seni, sanatı, türkçeyi, insanı sevmek şartile küçük veya orta görmek kabil değildir. Sen devrimizin en çalışkan ve en faydalı adamlarından birisin. Eserlerin zevkimizin ve edebiyatımızın çok hususi ve lezzetli bir köşesidir.
Ahmet Hamdi TANPINAR
(Cumhuriyet)